Saturday, April 26, 2008

MR. FREEDOM





Fotoğrafçılığıyla tanınan William Klein'ın az sayıda filminden biri olan Mr. Freedom, Amerika Birleşik Devletleri'nin dış politikasına ironik bir bakış atmış zamanında. “Özgürlük” kavramının ABD'nin ellerinde aldığı şekli belki de en iyi yöntemle sunuyor önümüze. ABD'nin silahını elinden alıp gerisin geri saplıyor.
Her sahnesinde güldüğünüz ve eğlendiğiniz bu film pek de komedi filmi sınıfına girebilecek bir eser değil. Ne kadar eğlenseniz de, olayın ciddiyetinden kopamıyorsunuz. Üstelik 1969 tarihli bir filmin ciddiyetini bu şekilde koruması ister istemez düşündürüyor insanı. Neden değişmedik? Neden 40 yıl sonra bile hala aynı yerdeyiz?
Filmde ilk olarak gözümüze çarpan şey, her şeyin iki tarafa ayrılmış durumda olması. “Kızıllar ve Mavi-Beyaz-Kırmızılar”. Filmin baş kahramanı Mr. Freedom ise Amerika'nın özgürlük savaşçısı, Mavi-Beyaz-Kırmızıların en ünlü kahramanı; bir nevi Superman. Amerika'nın dünyayı kurtaran süper-adamlar fantezisiyle bol bol dalga geçilmiş filmde. Özellikle süpermarket olarak tasarlanmış bir Birleşik Devletler Konsolosluğunda, büyükelçinin Mr. Freedom'a “Batman nasıl?” diye sorması bu benzetmenin aydınlığa kavuşmasını sağlıyor adeta. Mavi-Beyaz-Kırmızı kostümünün içindeki (ki sözü geçen kostüm bir Amerikan Futbolu formasıdır) Mr. Freedom ile Superman arasındaki bağ açığa çıkıyor.
Gerçi Superman'in suçu neydi ki? Masumların hayatını kurtarmaktan başka? Bu noktada Mr. Freedom'ın abartmalarla dolu olduğunu hatırlatalım ve devam edelim: Superman aslında Amerikan Rüyası olarak bilinen, sömürerek yaşama rahatlığını savunuyordu. Aynı Mr. Freedom gibi...

Filmin ele aldığı esas nokta Amerika'nın dış politikası. Özellikle “demokrasiyi götürme” yöntemi. Filmin çekildiği dönemde Vietnam'a demokrasi götürülüyordu, günümüzde ise söz konusu demokrasi Irak'a götürülmekte.
Mr. Freedom'ın sık sık dile getirdiği bir ifade vardır. Her yeri bombalamak, her farklı düşüneni öldürmek gereklidir ki, insanlar şiddetin aslında bir şeyi çözmeyeceğini anlasınlar. Bunun için “özgürlük” kelimesini ileri atar. William Klein tam olarak bu noktada kendini gösteriyor. “Özgürlük” sadece bir kelimedir. Zira sosyalistler Mr. Freedom'a karşı olan eylemlerinde “Özgürlük'e Hayır!” sloganları atarlar. Buradaki tezat gözden kaçabilecek gibi değil. Özgür olmak için aslında “özgürlük” kelimesine ihtiyaç yoktur.
Üstelik sürekliliği devam eden sadece politik eleştiriler değil. Hollywood klişeleri de arada geçen 40 yılda güncellik kazanmış değil. Dünyayı kurtaran Amerikalı, aşık olduğu kadın, en yakın dostunun düşmanı tarafından acımasızca öldürülmesi... Bunların hepsi herkesin bir şekilde tanıdığı olaylar. Otel odasındaki Mr. Freedom'a getirilen kahvaltının içinde aslında zehir olduğunun anlaşılması ve uyanık (!) Mr. Freedom'ın yemeği getiren hizmetçiye zehirli olan omleti yedirmesi çok gördüğümüz sahnelerden başka biri tabii ki. O odadaki ölülerin sayısının giderek artması (dolapta saklanan Rus Ajanı) ve Mr. Freedom'ın istifini hiç bozmadan gününe devam etmesi de bu klişenin güçlenmesini sağlıyor. Zira bildiğimiz gibi Hollywood filmlerinde insan öldürmenin ne kadar kolay olduğu ortada.
Klein, insanların beynindeki yerleşmiş kalıpların eleştirisine Hollywood ile başlıyor ve televizyon dünyasıyla devam ediyor. Filmdeki ses kullanımı o kadar amatörce ki bilinçli bir amatörlük olduğu ilk duyumlarda anlaşılabilir. Sık sık senkronizasyonun tutmadığını, seslerin soğuk ve yapay bir tonla bize ulaştığını görüp duyuyoruz. Eski Amerikan televizyon dizilerinin başarısız seslendirmeleri geliyor ister istemez akla.
Amerika'nın en büyük kahramanı olan Mr. Freedom adaletin savaşçısıdır. Öldürerek, saldırarak, marşlar söyleyerek amacına ulaşma peşindedir. Kadınların sevgilisidir. Büyük bir binanın içine girer, bir odacığa kapanır ve bir “doktor”dan talimatlarını alır (tekrar; ne kadar tanıdık öyle değil mi?). Doktor, Freedom'ı Fransa'ya gönderir. Fransa, kızıl “şeytanlar” tarafından ele geçirilmek üzeredir. Fransızlar başbelası olsalar da komünizmin boyunduruğu altına girmelerine özgürlük adına izin verilmeyecektir.
En yakın arkadaşı olan Kaptan Formidable, Fransa'da “Rus Köylü” tarafından öldürülmüştür. Mr. Freedom, Rus Köylü'nün ve adamlarının kökünü kazımak için gittiği Fransa'da, Formidable'ın karısı Marie-Madeleine ile tanışır. Marie-Madeleine seksi elbiselerinin altında bir “Freedom” mayosuyla dolaşmakta ve her fırsatta bu mayoyu teatrallikle ortaya çıkarmaktadır. Marie-Madeleine sayesinde Mr. Freedom, Fransa'daki Freedom ordusuyla tanışır. Bu cesur adamlara Amerika'dan gelen, içinde kalem şeklinde bombalarında bulunduğu birer savaşma seti verir. Bunula herkes savaşa hazırdır ve Fransa'ya özgürlük ve demokrasi götürülecektir. Rus Köylü'nün ise yalnız olmadığı ortaya çıkar. “Kızıl Çinli” de ordadır. Rus Köylü'nün Mr. Freedom ile anlaşma yapmaya yeltenmesi onu kızdırmıştır. Rus Köylü, kocaman kırmızı bir kostümün içerisindeyken, Kızıl Çinli devasa bir robotumsudur.
Mr Freedom, Rus Köylü ile görüşmeye gider ve bir tabelaya çarparak kendini ciddi şekilde yaralar. Rus Köylü, onu tedavi eder. Amacı Mr. Freedom'ı anlaşma için ikna edebilmektir. Mr. Freedom kaçar ve kaçmasına Rus Köylü'nün isteğiyle yardım eden Rus ajanı Kızıl Marie'yi de öldürür. Fakat bu hareketi Kızıllar tarafından hoş karşılanmaz ve sonuç olarak Kızıllar, Freedom karargahına saldırmaya başlarlar. Bu sırada Mr. Freedom'ın aşık olduğu kadın olan Marie-Madeleine'in aslında bir Rus ajanı olduğu ortaya çıkar. En sonunda ise Kızıllar karargahı bombalayarak yok eder. Mr. Freedom, harabenin ortasında, bir kolu kopmuş bir şekilde yatarken kolunun içinden çıkan kablolar gözümüze çarpar. Kanı akan, maço, tamamen yozlaşmış olsa da duyguları olan bu karakter bir robottan başka bir şey değildir.
Sonuç olarak kapitalizmin ektiğini biçeceğini anlatan filmin Marksist bir duruşa sahip olduğu söylenebilir. Ama yine de bir komünizm güzellemesi olduğunu söylemek güçtür. İronik bir şekilde dalga geçilen elbetteki Amerika Birleşik Devletleri'nin sistemidir. Fakat zaman zaman “Kızıllar”a da dokundurulduğu gözden kaçırılmamalı. Özellikle Rus Köylü'nün Mr. Freedom ile olan ilişkisi, Sovyet Rusya ile ABD arasındaki ilişkinin bir özeti gibi adeta. Entrikalar, karşılıklı tuzaklar, iki tarafında aslında birbirlerinden daha iyi olmadığını gösteriyor.
Zaten Mr. Freedom'ın yenilişinin arkasında Rus Köylü'nün olduğunu söylemek de zordur. Mr. Freedom'ın yenişilinin sebebi Kızıl Marie'nin ölümüdür. Kızıl Marie, aslında verilen kurbandır. Simgeleştirilir ve Mr. Freedom'a karşı silah olarak kullanılır.
Amerika'nın simgesi Mr. Freedom'ın her zaman üç renk giyinen grubuna karşılık, her zaman tek bir renk giyen Kızıllar vardır. Kostümlerin, oyunculuğun, seslendirmedeki amatörlüğün, filmin renklerinin son derece abartılı olarak kullanıldığı bu filmde bütün bu öğeler Hollywood ve televizyonun bir eleştirisi. Film Amerika'nın dış politikasının medya sektörüne ne kadar işlediğinin ve insanların beyninin yıkanması için nasıl kullanıldığının bir göstergesi. Ama aslında bütün o Amerikan hayatının güzellemesini yapan filmlerinin (çocuk filmlerinden, yetişkinler için yapılan ataerkil aksiyon filmlerine) altında yatan vahşet sergileniyor filmde.
Mutlu aile tablosunun arkasından sızıp gelen kanlı bir hançeri fark etmemizi istiyor William Klein. Başta da söylediğim gibi, bunun için ABD'nin silahını kullanıyor, kendi endüstrisini, kendi beyin yıkama aracını. Üstelik onun yarattığı bütün değerleri kullanıyor. Sadece bunları gizleyen süslemeleri kaldırarak. Filmde kadın vücudunun metalaştırılması, silahların konuşması, erkek egemenliğinin her yerde kendini göstermesi, klasik Amerikan bakış açısını gözümüze sokuyor.
Aslında Mr. Freedom da bir Hollywood gişe filminden beklenecek olan her şey var. Öte yandan bir filmden isteyeceğiniz en son şeyler de onda. İkisi mükemmel bir karışım yaratıyor. Bu gerçekdışı film, korkutucu bir gerçeklik kazanıyor. Beynimize çözülmesi zor bir soru yerleştiriyor: “Tekrar mı ediyor her şey, yoksa aslında tekrar edicek kadar bile değişim yaşayamıyor muyuz?”. Doğanın kanunun değişim olduğunu aklınıza geldiğindeyse daha korkunç bir şey fark ediyorsunuz: İnsanlar, her şeyi daha hızlı ve daha kolay hale getirmeyi değişim sanmakta. Çözümse hla üretilememiş. Dertlerimiz 40 yılı aşkın süredir değişmemiş. İnsanlık yerinde saymakta...

Friday, April 11, 2008

Blacksad

Comic Noir


1950ler.
Bir dedektif ve onun karanlık dünyası....
Yalnız bu dedektif bir kedi...
Şanssız bir kara kedi....
John Blacksad.



John Blacksad
öfkelendiği zaman tırnaklarını çıkartmaktan tereddüt etmeyen bir kahraman.
Sık sık birisinin yakasına yapışmışken veya tırnaklarıyla bir yere imza bırakmış olarak görülebilir.



John Blacksad gözyaşı dökmez.
O acısını karanlıkta yaşar.
Kimseye söylemez kendinden başka.
Sevdiği kadını ise her zaman sever.



Blacksad created by:
Juan Diaz Canalez
Juanjo Guarno


Tuesday, April 8, 2008

Lived in Bars

We've lived in bars barlarda yaşadık
and danced on the tables ve masalarda dans ettik
hotels, trains and ships that sail oteller, trenler ve yelken açan gemiler
We swam with sharks köpekbalıklarıyla yüzdük
and fly with aeroplanes in the air ve uçaklarla uçtuk havada

Send in the trumpets trompetleri gönder
the marching wheelchairs uygun adım tekerlekli sandalyeler
Open the blankets aç battaniyeleri
and give them some air ve havalandır onları biraz
swords and arches kılıçlar ve yaylar
bones and cement kemikler ve çimento
the lights ışıklar
and the dark of the innocent of men ve insan masumiyetinin karanlığı

We know your house so very well evini çok iyi biliyoruz
We will wake you seni uyandıracağız
Once we walked up all your stairs tüm merdivenlerini çıktığımızda

there's nothing like living in a bottle bir şişede yaşamak gibisi yok
And nothing like ending it all for the world dünya için her şeyi bırakmk gibisi yok
we're so glad you will come back geri döneceğin için çok mutluyuz
every living lion will lay in your lap tüm yaşayan aslanlar kucağına uzanacak
The kid has a homecoming çocuk eve geliyor
The Champion the horse şampiyon ve at
Who's gonna play drums, guitar kim davul ya da gitar çalacak
or organ with chorus ya da organ bir koroyla birlikte
As far as we've walked yürüdükten sonra
from both of ends of the sand kumun iki yanından da
Never have we caught hiç yakalayamadık
A glimpse of this man bu adamın bir bakışını bile

We know your house so very well evini çok iyi biliyoruz
And we will bust down your door ve kapını dağıtacağız
If you are not there Sen orada olmadığın zaman

We've lived in bars barlarda yaşadık
and danced on tables ve masaarda dans ettik
hotels, trains and ships that sail oteller, trenler ve yelken açan gemiler
We swim with sharks köpekbalıklarıyla yüzeriz
and fly away with aeroplanes ve uçaklarla uzaklara uçarız
out of here buradan uzaklara
out of here buradan uzaklara


Cat Power