Friday, December 14, 2007

Life is a Dream



Wash the spears - While the sun climbs high
Wash the spears- While the sun falls low
Wash the spears- Who fears to die?
Wash the spears- No one I know
Wash the spears- While life holds true
Wash the spears- until life ends
Wash the spears- Life is a Dream
Wash the spears- All dreams must end
Wash the spears- Till shade is gone
Wash the spears- till water turns dry
Wash the spears- How long from home?
Wash the spears- Until I die!
Wash the spears- Sun grows cold
Wash the spears- Till water runs free
Wash the spears...
Wash the spears- While I breathe
Wash the spears- My steel is bright
Wash the spears...



Till shade is gone, till water is gone, into the shadow with teeth bared, screaming defiance with the last breath, to spit into sightblinder's eye on the Last Day.
-Aiel Oath

Death comes for us all. We can only choose how to face it when it comes.
-Aviendha of the Nine Valleys Sept of the Taardad Aiel



Life is a dream - that knows no shade.
Life is a dream - of pain and woe.
A dream from which - we pray to wake.
A dream from which - we wake and go.
Who would sleep - when the new dawn waits?
Who would sleep - when the sweet winds blow?
A dream must end - when the new dawn comes.
This dream from which - we wake and go.

Wednesday, December 12, 2007

Charlie is Making Me Smile

...
My heart
Your skin
This love
I'm in
We don't arrive, without a suprise
You're right
I'm wrong
Be free
Belong
Intimite sight, has come into light

When I pick up on that smell
Pick it up and run like hell
Little woman save me some
Better get up on your run

All I ever wanted to
Was pick it up and run with you
Slip it into a summer spell
Double up and run like hell

So much more than
Charlie's waking me
To my core and
Charlie's shaking me
Tell my story
Charlie's making me
And Charlie's making me smile.
...

Karga







26 Ekim 2007 - Karga'nın 11. yaş gününde çektiğim fotoğraflar. Bilgisayar'ın bozulması yayınlanmalarını geciktirmiş olsa da engelleyemezdi. =) Gece Bahadır'ın müzikleri ve atmosferin bağlayıcı gücü sayesinde akıllardan çıkmayacak.

Thursday, November 22, 2007

Electric Alice

Don’t the stars look good tonight
Thought Electric Alice
In the pale moonlight

Don’t the moon look big and bright
Thought Electric Alice
In the pale moonlight

I think I hear a baby cry
Thought Electric Alice as she passed by
Makes me feel like I’m a little child again
Thought Electric Alice in the silver rain

GRINDERMAN

Tuesday, October 16, 2007

kum taneleri...

Kumlar ellerini doldururken Marco uzaktaki şimşeklerin gürlemesini duydu.

Sanki çok uzakta bir yerlerden fırtına geliyor diye düşündü.

Düşen, birbirinden farklı kum tanelerinin her birini görebildiğini farketti. İşte o zaman gerçekten rüya gördüğünü anladı.

Gerçekten de desenler vardı ve sanki bir şeyi açıklıyor gibiydiler.
Rüyalar, kumlar ve hikayeler. Çöller, şehirler ve zaman.

Kum taneleri Rüya Kral'ın soluk parmaklarından, onun seyahatten aşınmış ellerine yavaşça düştü.

Kumların düşerken çizdiği desenler bir anda aklını başına getirdi. Uzaktaki şimşeklerin ışıltılarıyla şekillenen bir toprak parçası.
Bunu asla unutmayacağım diye düşündü sevinçle. Burada öğrendiklerimi asla unutmayacağım...

Ama dünyası karanlığa, yumuşaklığa ve hiçliğe doğru gitti; ve Marco da kendini bıraktı.





Monday, October 15, 2007

Banksy

Street Art Crashes Heart



git gidebildiğin kadar....

Adam mutluydu, Güzel Hayaller Gölü'ne bakıp, herşeyi görmek istediği gibi görüyordu. Niye onu o rüyadan çekip almalı, alıp da güneşin ve neşenin olmadığı bir dünyaya atmalı? Orada sadece gece, keder ve hastalık yok mu? Wainli Yerli Reis
Ne dogmalara, ne bayraklara inanırım.
Corto Maltese

Sunday, October 14, 2007

Armageddon Days Are Here (Again)

Hazır mısın İsa? a-ha Buddha? Evvet Muhammed? Tamam İyi o zaman Hadi gidelim!

5 mil yukarıdalar karga uçuşuyla

Kan kırmızısı göyüzünde süzülen buharları bırakıyolar
Doğudan batıya hareket ediyorlar
Başlarında balaklavalarıyla, EVET!
Ama eğer İsa Mesihin gelmekte olduğunu düşünüyorsan
Bebeğim başka bir şey gelecek şimdi sana doğru
Eğer kendi ismini kimin yücelttiğini duyarsa

Kalbini söker ve mezarına geri dönerdi
İslam yükseltmekte
Hristiyanlar seferberlikte
Dünya el pençe divan durmakta
Mesaj unutulmuş ve imana tapınılmakta
Bu savaş, diye bağırdı, bu savaş diye bağırdı, bu bir savaş!
Pozisyonunuzu alın, sizi sefil halk!
Onlarla sahillerde iççamaşırlarınız ile çarpışacaksınız
İyi Tanrıya teşekkür edeceksiniz Union Jack'i (ingiltere) yarattığı için

Limanı terk eden gemileri izleyeceksiniz
Ve karaya vuran cesetleri
Eğer gerçek İsa Mesih bugün yaşasaydı
CIA tarafından vurularak indirilirdi
Oh, şimdi lekeli bardağın arkasından parlak yanan ışıklar
En karanlık gölgeleri saracak insanların kalbine
Ama Tanrı kendine bu tahtı yaratmadı
Tanrı İsrail ya da Roma'da yaşamıyor
Tanrı Yankee Dolarına ait değil

Tanrı Hizbullah için bombalar yaratmadı
Tanrı kiliseye bile gitmiyor
Ve Tanrı bizi aşağıya, Allah yanmaya göndermeyecek
Hayır, Tanrı bize çoktan bildiğimiz şeyi hatırlatacak
İnsanlığın çok yakında ektiğini biçeceğini
İslam yükseltmekte
Hristiyanlar seferberlikte
Dünya el pençe divan durmakta
Mesaj unutulmuş ve imana tapınılmakta

Kıyamet günleri burada (yine)


Pieter Bruegel
Dulle Griet





Sunday, September 30, 2007

Words that We Couldn't Say

Onları söyleyemedik
Şimdiyse onlarla dua ediyoruz
Söyleyemediğimiz sözler...
Komik değil mi?
İnsanların oynadığı oyunlar...
Kazı onu, boya onu
Hepsi aynı
Onları bulamadık
Bu yüzden onları saklamaya çalıştık
Söyleyemediğimiz sözler...
Acıtıyor değil mi?
Ahmakların yürüyüşü
Lekele onu, sahip ol ona
Gönder onu uzağa
Onları yapamadık
Bu yüzden onları bozmak zorundaydık
Söyleyemediğimiz sözler
Bazen bebeğim
Hatalar yaparız
Karanlık ve sisli
Ödediğimiz bedeller
Kendi kabuğumda oturuyorum
Kendi kendime konuşuyorum
Söyleyemediğimiz sözler...
Birgün belki
Doğruyu yaparız
O güne kadar
Geceler uzun, sonsuz
Onları söyleyemedik
Şimdiyse onlarla dua ediyoruz
Söyleyemediğimiz sözler....

Wednesday, September 12, 2007

Warrior

Fields they have eyes
Woods they have ears
Fish always sink
Head first downwards
I'll never dismount
I ride this tiger
Crosses are ladders
Leading to heaven
I'm a warrior
I take no prisoner

Keep the candle burning
Bright in the window
It's the only light i'll see tonight
Beggars can't be choosers
Shrouds they have no pockets
Some of us wake up
Others roll over
But not I
I'm a warrior
This is my land
I'm a warrior
This is my land
I'll never surrender
I'm a warrior

Hear this dog bark
Watch the trees sway
Keep the candle burning
Both night and day
Many invade
I take no quarter
This is my land
I'll never surrender
I'm a warrior
This is my land
I'll never surrender
I'm a warrior
I'll never surrender
I take no prisoner
I'm a warrior

Warrior
I'm a warrior
These fields have eyes
These woods have ears
Many invade
But I take no quarter
This is my land
I'm a warrior
I'm a warrior
I'll never dismount
I ride the tiger

Wednesday, August 22, 2007

Alles, weil wir Freunde sind

15 yaşındayken duvarlara parolalar yazardık
İçimizden kimsenin tam olarak anlayamadığı
20yken karşıydık, ne olursa olsun
Önemli olan beraber olmaktı ve dikkafalılığımızla duvarları bile kırmak
Hayat farklı geldi ve nadiren beklenildiği gibi
Ama tüm bunlar için birbirimizi hiç suçlamadık
Birbirimiz için yalan söyleriz gerekirse tanrı karşısında
Bunun hakkında hiç konuşmadık ama sözümüzü tutarız
her şey dost olduğumuz için
dost olduğumuz için
Bazıları öldü, diğerleri gitti
Ama biz her şeyi atlattık
Biz diğerlerinden farklıyız diğerleri olmadığı halde
En iyisinin daha ileride olduğuna inandık hep
Yıllar izlerini bıraktı -bunu anlamak zor değil
Bunu asla böyle söylemezdik, dost olduğumuz için
Kavga ederiz ve tekrar barışırız
Hala dost olduğumuz için
Birbirimiz için hep varız
Hala dost olduğumuz için
Yine bir yıl geçti
Ve bira bardağım yine boş
Ve yine bir kaç kırışık
Ve fazladan bir dövme
Herhangi bir aşk bir zaman buna değerdi
Hiç değişecek miyiz?
Kaybettiğimizde kendimizi toplarız - Her şey dost olduğumuz için
Dünyanın geri kalanına sıçarız - Her şey dost olduğumuz için
Biz kalıyoruz ve biz kazanıyoruz - Dost olduğumuz için
Hiç bir şey bizi yıldıramaz - Dost olduğumuz için

DIE TOTEN HOSEN

Thursday, August 16, 2007

Venus in Furs

(...)
"Size sitem etmek niyetinde değilim. Siz gerçekten tanrısal bir kadınsınız, ama her şeyden önce bir kadın, aşkta bütün kadınlar gibi acımasız..."
"Siz, sevişmenin tadını çıkarmaya ve saf aşka acımasızlık diyorsunuz. Kadın sevildiği her yerde kendini verir, kadın hoşlandığı her şeyi sever."
Bu sert karşılığı üzerine ona sordum:
"Seven erkek için sevdiğinin sadakatsizliği kadar büyük bir zulüm olur mu?"
"Bizler sevdiğimiz sürece sadık kalırız. Sizlerse, kadının aşk söndükten sonra da sadık kalmasını, hoşlanmadan da kendisini vermesini istersiniz. Şu halde asıl acımasız davranan hangisi: kadın mı erkek mi? Hele siz kuzeyliler, aşkı aşırı derecede ciddiye alıyorsunuz. Hoşlanmanın söz konusu olacağı yerde, siz ödevden söz ediyorsunuz."
"Öyle madam, bu bakımdan duygularımız saygıya ve erdeme dayanır, bizler sürekli ilişkilerden yanayızdır."
"Hadi hadi, yine de kafirlik özlemi iliklerinize sinmiştir, ta sonsuz geçmişten beri. Bugünün erkekleri, akıl çağının çocukları sizler için, eksiksiz sevinç ve tanrısal huzur olan aşkın hiç değeri yoktur. Sizce bir afettir bu. Doğal davranalım derken kabalaşıverirsiniz. Doğa sizin gözünüzde düşmandır. Yunan'ın güler yüzlü tanrıları olan bizlerden şeytanlar yarattınız, beni de şeytansal bir yaratık sayıp işin içinden çıktınız. Beni afaroz edip lanetleyebilirsiniz, ya da mihrabımın önünde kendinizi kurban edebilirsiniz. Eğer içinizden biri küstahlığı daha ileri götürür de benim kızıl dudaklarımı öpmeye kalkışırsa, onun tövbe paçavraları içinde yalınayak Roma'nın yolunu tutması ve orada, lanetlenmiş ağacın yeşermesini beklemesi gerekecektir, benim ayağımın bastığı yerde güller biterken...Menekşeler, kokulu mersinler biterken... Fakat bu güzel kokular size göre değildir; siz burada sisleriniz ve Hristiyanlığın günlük tütsüleri içinde uyuşup kalın. Bırakın, bizim dünyamız, bizim kafir dünyamız lavlar ve yıkıntılar altında kalsın. Eşelemeyin o dünyayı. Pompei sizin için kurulmadı; köşklerimiz, hamamlarımız, tapınaklarımız sizin için yapılmadı. Tanrılara ihtiyacınız yok. Bizim burda sizin yurdunuzda yazgımız soğuktan ölmek"
Mermer yaratık öksürdü ve omzundaki samur kaplama pelerinini düzeltti. Verdiği Klasizim dersi için ona teşekkür ettim:
"Ama" dedim "şunu yadsıyamazsınız ki sizin sakin ve güneşli dünyanızda olsun, bizim sislerimiz içinde olsun, kadınla erkek arasında derin bir düşmanlık vardır. Aşk onları bir kaç dakika için tek bir düşüncede, tek bir duyguda, tek bir iradede birleştirir ama bu hemen sonra onların birbirlerinden daha çok uzaklaşmaları içindir. Siz benden iyi bilirsiniz ki kendi yasalarını başkalarına geçiremeyenler enselerinde başkalarının çizmelerini hissetmekte gecikmezler."
"Ve kural ille de bu çizmelerin kadın çizmesi olmasını mı gerektiriyor?"
Venus Sultan bunu acı bir alayla sormuştu.
"Kendimi aldatmayayım, öyle, evet."
"Demek ki şimdi siz benim kölemsiniz ve ben sizi, acımasız, ayaklarımın altına alabilirim."
"Madam..."
"Beni hala tanıyamadınız. Açıkça ve sizin hoşunuza giden sözcüğü kullanarak söyleyeyim; ben acıma nedir bilmem. Hem böyle olmaya da hakkım yok mu? Erkek dediğiniz ister; kadın da onun istediği şeydir; işte kadının avantajı burda. Doğa erkeği bu tutkusuyla kadının eline düşürmüştür. Ama kadın onu kendine köle, oyuncak ve eğlence yapmayı nihayet onu kahkahalar atarak aldatmayı akıl edemiyor."
"Ne biçim ilkeleriniz var..."
"Bu ilkeler bin yıllık deneyimlere dayanır." Karanlık kürkü içinde beyaz parmakları ile oynayarak sürdürdü konuşmasını. "Kadın ne kadar yumuşak başlı olursa, erkek de o kadar çabuk kendini toplar ve tiran kesilir. Öte yandan kadın ne kadar acımasız davranır ve aldatırsa, erkeği ne kadar hor kullanırsa, onu parmağının ucunda oynatırsa, erkeğin iştahını o kadar biler , o kadar onun sevgilisi ve putu olur." (...)

Leopold von Sacher-Masoch


Bence şiir ve şeytanlık oldum olası, kadında özümlenmiştir.



Friday, August 10, 2007

Ben Dijital Bir Dünyada Yaşayan Analog Bir Kızım

Gerçek olan şeylere inanabilirim, gerçek olmayan şeylere inanabilirim. Hiç kimsenin doğru olup olmadığını bilmediği şeylere inanabilirim. Noel Baba'ya, Paskalya Tavşanı'na, Marilyn Monroe'ya, Beatles'a, Elvis'e, Bay Ed'e inanabilirim - insanların mükemmeleştirilebileceğine, bilginin sınırsız olduğuna, dünyanın gizli bankacılık kartelleri tarafından yönetildiğine inanıyorum; dünyanın düzenli aralıklarla, iyileri buruşuk suratlı makilere, kötüleri sakat sığırlara benzeyen, suyumuzu ve kadınlarımızı isteyen uzaylı yaratıklar tarafından ziyaret edildiğine inanıyorum. Geleceğin sıçtığına inanıyorum, geleceğin sarsıntıda olduğuna inanıyorum. Bir gün Beyaz Buffalo kadının geleceğine ve herkesin kıçına tekmeyi basacağına inanıyorum. Bütün erkeklerin, sadece hızlı büyümüş, büyük iletişim sorunları olan çocuklar olduğuna, Amerika'da iyi seksin reddiyle eyaletten eyalete drive-in sinemaların reddinin çakıştığına inanıyorum. Bütün politikacıların kişiliksiz hırsızlar olduğuna ve de alternatiflerinden daha iyi olduklarına inanıyorum. Büyük kişiler geldiklerinde, Kaliforniya'nın denize batarken Florida'nın çılgınlık, timsahlar ve zehirli atıklar içinde eriyip kaybolacağına inanıyorum. Antibakteriyal sabunun pislik ve hastalığa karşı olan bağışıklığımızı yok ettiğine ve bundan dolayı hepimizn Dünyalar Savaşı'ndaki Marslılar gibi sıradan bir nezleden yok olacağımıza inanıyorum. Geçen yüzyılın en büyük şairlerinin Edith Sitwell ve Don Marquis olduğuna, yeşim taşının ejderha gözyaşı olduğuna ve binlerce yıl önceki yaşamımda tek kollu bir Sibirya Şamanı olduğuma inanıyorum. İnsanlığın kaderinin yıldızlarda bulunduğuna inanıyorum. Şekerlerin tadının çocukken daha iyi olduğuna, yabanarısının aerodinamik olarak uçmasının imkansız olduğuna, ışığın bir dalga ve parçacık olduğuna, bir yerde aynı anda ölü ve canlı bir kedi olduğuna (bununla beraber onu beslemek için kutuyu açmazlarsa sonunda iki farklı türlü ölü olacağına), evrende evrenin kendisinden trilyonlarca yıl daha yaşlı yıldızlar olduğuna inanıyorum. Benimle ilgilenen, benim için endişelenen ve yaptığım her şeyi izleyen kişisel bir tanrıya inanıyorum. Evreni harekete geçirdikten sonra kız arkadaşıyla takılmaya giden ve benim hayatta olduğumu bile bilmeyen kişiliksiz bir tanrı olduğuna inanıyorum. Rastlantısal kaos, geri plandaki gürültü ve saf kör tahilten oluşmuş boş ve tanrısız bir evrene inanıyorum. Seksin abartıldığını iddia edenin henüz onu doğru dürüst yapmadığına inanıyorum. Neler olduğunu bildiğini iddia edenin küçük şeyler hakkında da yalan söyleyebileceğine inanıyorum. Kesin dürüstlüğe ve hassas palavralara inanıyorum. Kadının seçmeye hakkı olduğuna, bebeğin yaşamaya hakkı olduğuna, bütün insanların yaşamı kutsalken eğer yasal sisteme tam olarak güvenebiliyorsan, ölüm cezasında hiçbir sorun olmadığına ve gerizekalıların dışında yasal sisteme hiç kimsenin asla güvenmediğine inanıyorum. Hayatın bir oyun olduğuna, hayatın kötü bir şakadan ibaret olduğuna, hayatın yaşarken başınıza gelenler olduğuna ve sırtüstü yatıp onun keyfini çıkarabileceğinize inanıyorum.

samantha
amerikan tanrıları - neil gaiman

Monday, August 6, 2007

SING

There is this thing it's like fucking except you don't fuck
Back in the day it just went without saying at all
All the world's history gradually dying in shock
There is this thing it's like talking except you don't talk
You sing
You sing
Sing for the bartender sing for the janitor sing
Sing for the cameras sing for the animals sing
Sing for the children shooting the children sing
Sing for the teachers who told you that you couldn't sing
Just sing
There is thing keeping everyone's lungs and lips locked
It is called fear and it's seeing a great renaissance
After the show you can not sing wherever you want
But for now let's just pretend we're all gonna get bombed
So sing
Sing cause its obvious sing for the astronauts sing
Sing for the president sing for the terrorists sing
Sing for the soccer team sing for the janjaweed sing
Sing for the kid with the phone who refuses to sing
Just sing
Life is no cabaret
We don't care what you say
We're inviting you anyway
You motherfuckers you'll sing someday...
You motherfuckers you'll sing someday...
You motherfuckers you'll sing someday...

dresden dolls

Monday, July 23, 2007

Mensch von Die Toten Hosen




Adımın ne olduğunu soruyorsun,
Çünkü sana yabancı olduğumu düşünüyorsun
Sana bi şey anlatayım,
O zaman kim olduğumu anlarsın
Çok fazla yüzüm var
Ve kendimi farklı şekillerde sergileyebilirim

En iyi dostunum ve en büyük düşmanınım
Senin için bi hançer ve bi buse hazır tutarım
Seni zincirlerim, boynuna bi ip dolarım

Ben iyiyim ve kötüyüm; sevgiyim ve nefretim
Dürüstüm ve yalan söylerim, o an hangisi uygunsa
Bana asla güvenemezsin, kesin olan tek şey bu

Hep bir arayış içerisindeyim, ama ne aradığımı bilmiyorum
Sürekli firardayım ve sürekli avlanıyorum
Cesareti keşfettim ve korkuyu icat ettim
Kaybeden ve kazananım, sonsuza kadar sürecek savaşta

Benim adım insan, beni tanıdığını biliyorum
Ben senim, sen bensin, ben bir insanım

Duygulardan bahsederim ve aklımı kullanırım
Sağlıklı olduğumu söyler kendimi hasta ederim
Her şeyi kontrol etmek istiyorum ve bu beni bağlıyor
Ellerim kanla kaplı ve kalbim altınla dolu

Kanunları icat ederim ve dini yaparım
Ben kendimin kralıyım ve dünya tahtım
Işığı arıyorum ve Ay'a bağımlıyım

Daire çiziyorum ve ilerlediğimi sanıyorum
Yaşıyorum ve ölüyorum, tek bir nefesle
Ben vücut ve ruhum, seçilmiş ve lanetlenmiş

Benim adım insan, beni tanıdığını biliyorum
Ben senim, sen bensin, sadece bir insan